La Casa De Papel//ÇÖP DEĞİL//Dizi İncelemesi

15

Selam. Başlığa bakıp incelemeyi BCT yaptı sandınız dimi? Üzgünüm, kendisi diziyi izlemeyi düşünmediğini söyledi. Bana kaldınız yani. Sen git kitap incelemesi yaz, ne işin olur diziyle filmle diyebilirsiniz ama banane banane ben yapacağım bu incelemeyi. Beğenmenizi umut ederek başlamak istiyorum.

Neymiş bu çok konuşulan, her yerde karşımıza çıkan La Casa De Papel gelin incik cincik edelim.

Başlarda Netflix için çekilmemiş. Sanıyorum ki birkaç bölüm tuttuktan sonra bütün hakları satın alınıp Netflix tarafından el konulmuş İspanyol dizimiz soygun teması üzerine kurularak, bolca aksiyon, dram ve birazcık aşkla harmanlanıp zekice tasarlanmış bir kurgu olarak önümüze sunulmuş.

Dizi, kendini Profesör olarak adlandıran ve planladığı soyguna 8 yandaş bularak işe başlayan, 5 ay boyunca onlara yaptığı tüm planı ve kurguları anlatıp soygunun yapılacağı yere, yani İspanya Kraliyet Darphanesi’ne salıveren, bir yandan da bu soygunu yönlendirip talimat veren ama hayatında daha önce tek bir suç dahi işlememiş olan o parlak zekalı adamın planının en ince detayına kadar nasıl işlediğini anlatıyor bize iki sezon boyunca.

Mantık şu: Aslında bu darphanede yapılan bir “soygun” değil. Bunu hikayenin başlamasından çok kısa bir süre sonra anlıyorsunuz. Eğer böyle olsaydı onların paraları alıp kimseye yakalanmadan kaçması ve her şeyin bir anda bitmesi  çok daha kolay olurdu. Fakat hedef büyük. 12 GÜN. 12 gün boyunca kendi paralarını basıp istedikleri rakama ulaştıkları anda toz olup gitmeyi planlıyorlar. Bu da şöyle bir soru doğuruyor aramızda: “Ordaki paraları alıp kaçmak yerine kendi paralarını basmaları onları tam olarak hırsız yapar mı?” 

Size Profesörü biraz daha detaylı anlatmak istiyorum. Aslında bakarsak yer yer özgüvensiz, yer yer ise bir Tanrı gibi davranarak kafamızı oldukça karıştıran bir karakter. Bu söylediklerimi tam olarak diziyi izlediyseniz anlarsınız ama şöyle söyleyeyim, adam her türlü değişkeni didik didik edip her soruna bir çözüm üretmiş ve harika yanıltmacalarla polisin aklını bir oraya bir buraya götürebilecek planlar yapmış bir karakter. Ona sorarsanız, “planı ben yapmadım babam yaptı fakat bundan haberi olmadı” gibi bir şeyler geveleyecek. Fikir onun, plan senin bunda bir anlaşalım. Bu kadar mütevazi olmaya gerek yok.

Neyse, bu Profesör 8 soyguncuyu bir araya getiriyor. Önce kurallar koyuyor. “Kişisel ilişki yok. Kan akıtmak yok.” Ha, bir de kimse kimsenin ismini bilmeyecek. İşte burdan doğuyor Berlin, Tokyo, Nairobi, Rio, Denver, Moskova, Helsinki, Oslo.

Kişisel ilişki yok demiştik değil mi? Ah o kişisel ilişkiler… Dizi Tokyo karakterinin ağzından anlatıldığı için onun kurduğu bir cümleyi paylaşmak isterim sizlerle: “Her şeyi kaybetmeye çok yakındık, nedenini sorarsanız bir aşk hikayesi yüzünden derim. Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir.”

Sağ olsun Tokyo hanımefendimiz bu kuralı ilk çiğneyen insan oluyor. Ve onun bu kuralı çiğnemesi yüzünden diğer kuralın ihlal edilmesi de kaçınılmaz bir hale geliyor tabii. Ben başta bu cümleyi kendisi için söylediğini ve bütün planın onun yüzünden mahvolacağını düşünerek hüzünlenmiştim. Hatta öyle olacaksa izlemeyeyim diye düşünmüştüm çünkü böyle koca bir planın salak bir kızın aşkı yüzünden bitmesi bayağı kalitesiz olurdu. Tokyoculardan linç yemek istemiyorum ama bu kadının asla durumun ciddiyetini kavrayamaması, dik başlılığı ve kurallara itaat etmemesi yüzünden kanser olacaktım. Saf çocuğum Rio da ufak olduğu için o ne derse onun peşinden gidiyor…

Bir de kesinlikle bahsetmeden geçemeyeceğim bir karakter var: Berlin. Belirgin yazdım kafanıza kazıyın diye. Dizi boyunca ona da az sövmedim değil. Profesör bunu diğerlerinin başına getirmiş. Bir nevi Profesör’ün Darphane’deki cosplayi gibi bir şey. Berlin açık ve net söylemek gerekirse manyak herifin teki. Hissedemiyorum diyor, vicdanım rahatsız olmuyor diyor, kural çiğneyip ölüm emri veriyor ama sen bir kralsın Berlin. Bunu hiç kimse değiştiremez. BCT bile… Bu adam da Profesör gibi zeki aslında. Ama onu Profesör’den daha baskın bir karakter gibi gösteren özellikleri var. Konuşması, duruşu… Bir de her şeyi biliyor ya, her konuda bilgili. Rehinelere karşı duyarlılığı, yeri gelince onları korkudan titretmesi “sen nasıl bir psikopatsın?” sorusunu yaratıyor. Nasıl bir psikopat olduğuna diziyi izleyerek şahit olabilirsiniz. Kendisi favori karakterim.

Bu arada rehinelerden bahsetmişken 67 insan söz konusu. Bunların bir kısmı orayı ziyarete gelen lise öğrencileri, diğer kısmı ise çalışanlar. Bu öğrenciler arasında Allison Parker var. Bu kız büyükelçinin kızı ve planın ana karakteri gibi bir şey aslında. Polisin, onların çoğu isteklerini yerine getirmesi için kullandıkları bir karakter. İsmi bile yetiyor bunun için. Zaten polisin amacı da herkesten önce onu kurtarmak aslında. Neyse, bu rehinelere gül gibi bakıyor bizimkiler. Böyle olması bir yandan sinir bozucuyken, bir yandan da iyi. Çoğunlukla sinir bozucu. Çünkü bir otorite kurmak gerekiyor orada düzeni sağlamak için. Sırf bu “iyi niyet”leri yüzünden bir çok kez başları belaya girecek oluyor da, neyse ki toparlıyorlar.

Arturo Roman diye bir herif var. Rehinelerden müdür olanı. Ya bir karakter nasıl bu kadar sevimsiz olabilir Allah aşkına? Yemin ediyorum en nefret ettiğim karakterler arasında üst sıralara yükseldi. Hayatımda tanıdığım en korkak adam olabilir. Her konuda bir fikri var. Şunu yapsak şöyle olur, bunu yapmalıyız ama hep birine iteleme, hep birini riske atma. Ya biri de çıkıp demez mi “bize diyeceğine sen yapsana gt herif”. Her gördüğümde beddua okudum kendisine. Buradan tekrar sesleniyorum umarım belanı bulursun.

Son olarak da Müfettiş Raquel Murillo’dan bahsedeyim. Hayatından bezmiş, polislikten bıkmış ama kızı ve annesi için ayakta durmaya çalışan bu ablamız gözü pek biri. Kendi gibi polis olan kocasından şiddet görüyor, boşanıyor ve kocası kız kardeşiyle beraber olunca sırf aynı acıları kardeşi de çekmesin diye hakkında şikayetçi olunca kıskanç ve iftiracı eski eş damgası yiyor. Yediği tek damga bu olmayacak maalesef. Kadının soluduğu oksijeni burnundan getirdiler desem yeridir. Hatta en son verdiği kararlarda aşk kadar bu bıkmışlık da etkiliydi bence. O yüzden kendisini yargılamıyorum. Şahsen yerinde olsam ben de aynılarını yapardım. Yine de iyi dayandı.

Şuan bana “ay ne çok konuştun” diye söyleniyor olabilirsiniz. Böyle düşünenler için cevabım: kapat sayfayı. Düşünmeyenler için de devam edelim. Bahsetmeyi unuttuğum şeyler olsun istemiyorum.

Dizideki sosyalizm vurguları bla bla… Bahsetmek istemiyorum çünkü diziyi izlerken “vaayy sosyalizm akıyor her yerden” diye düşünmek yerine daha çok olaylara odaklanıyorsunuz. Merak ediyorsanız da google amcaya sorarsınız.

Başlarda pek fazla beğenmemiştim diziyi. Hatta “amma da abarttılar” diye düşünmüştüm. Aslında hala aynı düşünüyorum. (Bütün gün Berlin ve Profesör’ün ağzından Bella Ciao dinledi , kilit ekran ve ana ekranı La Casa De Papel wallpaperlarıyla donattı.) Şaka bir yana, çok beğendim bu doğru. Ama çok çok abartılmaması gerektiği kanaatindeyim. Sonlarda biraz soru işareti bıraktı kafamda. Burası spoiler içerir: Mesela Müfettişi niye hapse atmadılar anlamadım, diğerlerine noldu, Berlin ve Profesör arasındaki ilişki neydi gibi gibi…

Bu arada oyunculuklar gerçekten çok sağlamdı bence. Hakkını vermek gerek. Kendilerini alkışlıyorum çünkü kötü bir karakterden gerçekten nefret ediyorsak ya da iyi bir karakteri gerçekten seviyorsak bunun sebebi o karakteri oynayan oyuncunun rolü bize ne kadar iyi ifade edebildiğiyle alakalı. Sırf bu yüzden kadın erkek farketmeksizin bütün karakterlere aşık oldum ya, bana ne yaptınız? Finalde de hüngür hüngür ağlattınız zaten.

3.sezon gelecek mi bir bilgim yok ama final bölümü pek final gibi değildi aslında. Ucu çok açık bırakılmıştı. Bu da bende “devamı gelirse sorularıma bir cevap bulurum” izlenimi bıraktı. Gelir mi? Bence gelir. Bakalım görelim.

Polisle aşk yaşayanı mı dersiniz, soyguncuya aşık olan mı dersiniz, her türlü entrika dolu bu diziyi izlemenizi tavsiye ediyorum. Zaten benim izlediğim şekliyle dizinin ilk sezonu 13, ikinci sezonu 6 bölüm. Çerez niyetine bile izlenir. Boş zamanı değerlendirmek için sağlam bir dizi.

Umarım incelememi beğenmişsinizdir. Çok konuştum biliyorum ama üstünkörü geçince de vay efendim sadece konudan bahsediyormuşum bu inceleme değilmişmiş falan oluyor. Herkesi memnun edebilmek gerçekten mümkün değil. Bir dahaki incelemeye kadar kendinize çok iyi bakın, görüşürüz 🙂

 

15 yorum “La Casa De Papel//ÇÖP DEĞİL//Dizi İncelemesi

  1. Her zamanki gibi çok kaliteli bir inceleme olmuş.

    “Darphane evimiz, Berlin babamız.”

      1. Ben seviyorum onun yazılarını. Güzel noktalara parmak basıyor. Öyle demeyin şimdi.

  2. Diziyi ilk çıktığında izledim ama soğuttular beni. Herkesin diline dolandı.

  3. Bayağı popüler son zamanlarda. Herkesin dilinde. Bende güzel buldum diziyi. İncelemenizde çok güzel. Elinize sağlık. Rio dan gıcık aldım

  4. BCT izlememekte haklı. Çok abartılacak bir yanı yok. Standart dizi. Çöpte denilebilir. İncelemeniz güzel ama. Elinize sağlık.

  5. BCT BİR Sİ AY EY AJANI MI? KİM BU BCT? AÇIKLAYIN ARTIK. CEVAP BEKLİYORUZ. BCT DE DEDİĞİ GİBİ: BÖYLE OLMAZ!!!!
    Not: csinemaky sen anlaşılan tanıyorsun. kim bct. gizemli görününce insan merak ediyor. incelemelerinizide yorum çok yazmasamda takip ediyorum. ama en çok inceleme paylaşan bct yi merak etmeye başladım. lütfen söyle.

    incelemen içinde teşekkür ederiz. dizi gerçekten çok güzeldi. bahsediliğinden fazlası

  6. Sonunda incelemesi geldi. O kadar iletişim bölümünden yazdım size. Cevap vermediniz ama kale alıyormuşsunuz. Teşekkür ederim.
    Ben bu diziyi çok sevdim. Ufkumu genişleten, güzel bir dizi. Son zamanlarda izlediğim en iyilerinden.
    İncelemenizle farketmediğim noktaları buldum. Sizin gibi genel bakamamıştım. Teşekkür ederim. Elinize sağlık.
    3. sezon gelmeyecek.

    1. İncelememi beğendiğiniz için ben teşekkür ederim 🙂 ne mutlu bana

  7. Eline sağlık, çok komuşmamışsın gayet iyi anlatmışsın. Yer yer kanser bir kitleye sahip olması beni üzüyor (Gerçi şu günlerde hangi kitle kanser değil ki…). Stranger Things’ i izlemeyi ön plana alma sebebim bu 😐 Dediğin gibi tabi ki sevilebilir, -başarılı bir yapım olduğu çok belli- illa ki sevilecek de, keşke abartılmasa (Daha doğrusu cılkı çıkarılana kadar gidilmese. Bkz. Ayh Tokyo aşkım, Berlin baba dola baba. Bir şey nasıl takdir edilir bilmeyen, ergen hayran kızlarımız ve erkeklerimiz. Utanç verici.)… Bahsettiğim kitle istemsizce biraz soğuttu yani. 3. sezonu geçtiğimiz günlerde onay aldı bu arada, hadi gözün aydın 😀 Şu üniversite sınavını bir atlatalım. Bol bol vaktim olacak, izlerim yüksek ihtimalle, merak etmiyor değilim :>

  8. İlk iki sezon ne kadar başarılysa, 3. Sezon da o kadar büyük bir hayal kırıklığı; özgün bir hikaye yok, zekice kurgulanmış aksiyon yok, bol bol ve gereksizce uzayan diyaloglar var. İlk iki bölümden sonra izlemekten vazgeçtim. Yazık etmişler, çok zorlama olmuş, keşke ilk iki sezonda kalsaymış…

Kaçak Yolcu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir